16 Haziran 2014 Pazartesi

Tagged Under:

Selimiye'de Bıraktım Kalbimi

By: Unknown On: 19:50
  • paylaş
  • Selimiye bambaşka bir yer benim için. Havası, suyu, insanlarının güzelliği için değil sadece. Ne zaman hayatımda bir geçiş dönemi yaşasam bana kucak açan, cesaret veren, iyi gelen bir yer olduğu için. Huzurunda kaybolup yeniden doğmama izin verdiği için belki de. Bu sene de hayatımda umulmadık bir değişim olunca soluğu burada aldım. Yine o sıcak, tanıdık havası ile karşıladı bizi. Usul usul güzellikleri serdi bir bir önümüze. 


    Her gün sahilde uzun yürüyüşler yaparken yeni bir yerini keşfettik. Elimde makinemle, hem saklı hem de göz önünde duran bu güzellikleri bir bir fotoğrafladım.


    Eylül ziyaretimizde olduğu gibi yine Swan Lake Butik Otel’de kaldık. Sevgili Muzaffer Bey, ailesindenmişiz gibi karşıladı bizi. Ahmet Bey her sabah evlatları gibi besledi. Sadece bu alaka bile başlı başına insana iyi gelip evdeymiş hissine kapılmasına yeterdi. 




    Otel'deki güllere bakarken Küçük Prens'in gülünü düşünmeden edemedik. Hepimiz emek verip büyüttüğümüz bizim olan, evcilleştirdiğimiz çiçeğimizden ölene kadar sorumlu oluruz satırlarını hatırladık.




    Gündüzleri Zeytin Beach’in sahilinde berrak denize karşı oturduk. 


    Yanımızda duran mor pancurlu eve bakıp hayaller kurduk.


    Havalar bir iyi bir kötüydü. Fırtınayı ardından gökkuşağını da gördük. Yeri geldi denize giremedik kıyafetlerimizle deniz kıyısında kitap okuduk ama hep güzeldi günler, hep uzakların karşı konulmaz çağrısının cazibesine sahipti. 








    Sahilde midye dolma bira keyfi yaptık, yanımıza kadar yüzen ördekleri ellerimizle besledik.



    Güneş tepemizden dağların ardına yollanmaya başlayınca sahil şeridi boyunca yürümeyi adet edindik. Losta Sahil Evi'nin önünden geçerken begonvillerin gölgelendirdiği ahşap eve hayran hayran baktık.


    Kah Gölge Cafe’nin serinliğine, kah Ceri Cafe’nin müthiş tatlarında bulduk kendimizi. 


    Cafe Ceri'de Neşe Hanım’ın ev yapımı tatlılarına acaba bugün hangi lezzet bizi karşılıyor merakı ile koştuk :) Tatları kadar sunumların güzelliğine de hayran kaldık. Tatlılarının yanında kahvaltısını ayrıca çok sevdik.










    Paprika’nın pamuk şekerli çilekli limonatasını bir çocuk neşesi ve muhteşem bir tadı keşfetmiş gurme edası ile yudumladık. 



    Kestaneli pişmaniyeli tiramisusunu tadıp bir kup asla yetmez notunu kenarına düştük.




    Neler yapmadık ki Selimiye’de? Sardunya’da neredeyse her gün farklı bir lezzet tattık. Bugüne kadar yediğimiz en güzel kalamar, ahtapot ve kılıç şişi tattık. Mezeleri ve ayva tatlısını da ekleyince tatilimizin sonunda aldığımız kilolara inanamadık.


    Kırmızı Balık’ın şahsına münhasır dünyasına daldık sonra. Yeşile bakan bir penceremiz olsun bir de kitaplığımız yeter dedirten dekoruna aşık olduk. İnsanlarını da ayrı sevdik Selimiye’nin. Bir haftanın sonunda günlük yürüyüşlerimizde artık her 200 metrede bir durup insanlarla konuşur olduğumuzu fark ettik.






    Bülent’in mutfağında zeytinyağlıları aşk ile pişiren Bülent Bey ile tanıştık. Zeytinyağlılarının lezzetine, hafifliğine, sütte levreğin tadının bu kadar müthiş oluşuna inanamadık. Cemile’den hatıralıklarımızı aldık, Cemile Hanım ile hasret giderdik.


    Günü birlik Datça’ya gittik. Begonvillerin güzelliği karşısında zamanı unutup bomboş ıssız sokaklarda doyasıya kaybolduk. 








    Cam içine oturmuş bir kedi ile arkadaş olduk, Can Yücel’e selam olsun dedik. Mavisi, pembesi her rengi ayrı güzel buraların, cennete düştüğümüze kanaat getirdik…



    Dolambaçlı yollardan geçip Knidos’a vardık. Eski liman kentin harabeleri arasında gezindik. Doğanın renklerinin dansına şahit olduk.




    Bozburun’da Möwe isimli Akdeniz Meyhanesi’nde iki tek atıp, sahibi Güven Bey ile sohbet ettik. Her tadı kendisine ait bir tarzda sunmasına bir kez daha hayran kaldık. Hiçbir yerde tadamayacağınız mezelerine doyamadık. Balığına, tatlısına her şeyine bayıldık. 


    Geceleri kapamalarına yakın gitsek bile bizi içtenlikle karşılayan, uzun uzun sohbet eden detaylı, özenli sunumları ile hayran bıraktıran Üzüm Cafe’de Meryem Hanım ile arkadaş olduk.


    Piano Jazz Bar’da kokteyllerimizi yudumlarken temiz havayı içimize çekip gökyüzünde ışıldayan binlerce yıldızı izledik.


    Karadut Kahvesi’nde ortancaların büyüleyici güzelliğine eşlik eden mavi iskemlelere oturduk. Köy Halkı ile sohbet edip alçalmakta olan güneşin ölgün ışığında denizi, yelkenlileri, gelip geçenleri izledik…









    Kısacası, kimseler henüz gelmemişken Selimiye’nin tadını doyasıya çıkardık. Ruhumuzu dinlendirip yenilenmiş olarak, ileride bir gün yaşamayı isteyecek kadar aşık ve daha ayrılırken bu yeri özleyerek tatilimizi sonlandırdık.






    0 评论:

    Yorum Gönder